Ne güzeldir suda dans eder gibi yüzen ördekleri izlemek! Hiç çaba sarf etmeden salınıyor gibi görünürler ama bu salınma için perdeli ayakları suyun altında çırpınmaktadır. Biz bunu görmeyiz…
İlk olarak Stanford Üniversitesi tarafından ortaya atılan “Ördek Sendromu”; öğrencilerin depresyon, sıkıntı ve kaygılarını bastırırken dışarıdan sakin görünme becerilerini ifade etmek için kullanılmıştır.
Bu sendrom, en çok sosyal medya hesaplarında gezerken karşımıza çıkar. “Diğerleri” bu derece güzel hayatları yaşarken “bizim” nasıl olup da içinde bulunduğumuz yaşamda “çırpındığımıza” anlam veremeyiz. İş yerinde her şeyi titizlikle yapan ve krizleri yöneten sakin iş arkadaşımıza… Hiçbir ölçü kullanmadan mükemmel yemekler yapan komşumuza… Çalışmıyormuş gibi görünen, sürekli gezen ama sınavlarda AA alan üniversite öğrencisine anlam veremediğimiz gibi.
İlk olarak şunu söylemek gerekir ki: Çaba, hayatın yasasıdır. Yani o başarıların hiçbiri tesadüfen gerçekleşmemiştir. Bizim görmüyor olmamız, çabanın varlığını değiştirmez.
Başka bir açıdan bakmak için şu soruyu soralım kendimize: İnsanlar gerçekten göründükleri kadar rahat, zengin, başarılı, mutlu… Yani mükemmel mi? Cevabı biliyorsunuz, tabi ki değiller.
İyi bir yerde ve konumda çalışan arkadaşınızın, o işi bulmak ve yükselmek için aldığı ret cevaplarını paylaşmaması normaldir. Komşunuzun mükemmel yemeğe ulaşana kadar döktüğü, yaktığı, yenmeyen yemekleri paylaşmaması da…
Günümüzün “mükemmel olmaya zorlayan ve olmayanı dışlayan” algısı bizi buna zorluyor. Bir yandan da özellikle eğitmenler tarafından üzerimize boca edilen “pozitif olma zorunluluğu” bizi iyi olmasak da iyiyi lanse etmeye itiyor.
Başkaları ile kendimiz arasında uçurumlar olduğunu düşünerek yaşıyoruz.
Sonuçlara odaklanıp oraya nasıl gelindiğini yok sayıyoruz.
Ördeğin salınışına takılıp ayaklarının aşağıda verdiği çabayı fark etmiyoruz.
Son Yorumlar